”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

9 Aralık 2008 Salı

ÇOCUK GELİŞİMİNDE OYUNUN ANLAM VE ÖNEMİ(1)



Faiz CEBİROĞLU

Çocukların dünyası, gerçekten, oyunla dolu. Oyun da; kelime, ritim, şarkı ve hareketle doludur. Çocuklar, oynadıkları oyunlar aracılığıyla, hayatla ilgili deney yaparlar, deneyim kazanırlar. Bu araçla, kendilerini ifade ederler.

Müzik, değişik oyun ve aktiviteler, çocuğun hem motorik, hem de yetenek kazanmasında önemli bir yer tutar. Bu açıdan, çocuğu tek yönlü değil, çok yönlü, yani topyekün gelişimini destekleyen ve etkileyen tüm alanlarda desteklemek gerekiyor.

Burada, bazı noktalara değinmek istiyorum:

Çocuğun motorik gelişimi:

Çocuğun motorik (devinimsel) gelişimi konusunda sık sık yanlış anlaşılmalara rastlıyoruz. Tanık oluyoruz. Bazıları, çocukların önce ayaklarını ve daha sonra vücüdun diğer bölümlerini geliştirdiğini sanıyor. Doğru değil. Tam tersine, çocuğun motorik gelişimi, yukardan aşağıya doğru, yani önce başıyla mobiliyet ve stabilitet kazanıyor, daha sonra, el ve kollarda ve en sonda da ayaklarda mobiliyet ve sabitlik elde ediliyor. Bu aşamalardan sonra çocuk, ancak yürümeye başlıyor.

Bu motorik gelişimi destekleyen, oyunlar çoktur. Çocuğun bu oyunlardan yararlanması gerekiyor. Çocuğa; sürünme hareketleri, zıplama, koşma ve dans etme gibi… Hareket edeceği yer ve imkân, bulmak ve yaratmak, çok önemlidir. Çocuklara bu yer, zaman ve desteği sağlayacak olan, biz büyüklerdir.

Denge duyusu:


Çocuğun gelişiminde denge duyusu da çok önemlidir. Çocuğun denge duyuları: yukarı/aşağı; sol/sağ; ileri/geri gibi duyulardır. Yazmış olduğum bu duyular, çocuğun “içselkulağı” diyebileceğimiz bir yerde bulunmaktadırlar. Çocuk, hareket ettiği zaman, otomatik olarak bu duyularını çalıştırmaktadır.

İşitme duyusu:

İşitme duyusunu en iyi destekleyen, hiç kuşkusuz, müziktir. Çocuk, şarkı aracılığıyla, ritim, melodi, tempo, durak gibi elementleri öğrenir. Bu araçla, özdinamik elde eder. Diğer alanlarda olduğu gibi, müzik alanında da, çocuklar değişiktir. Kimileri, şarkıyı ve ritmini hemen öğrenir, kimileri daha sonraları. Bu da normaldir. Buna, saygı göstermek gerekir.
Unutmamak gerek, çocuklar, duyularıyla, tecrübe ve faaliyetleriyle gelişir. Çocuklar, koştukları, tırmandıkları ve hopladıkları zaman motorik/hareket yönlerini geliştirir. Onun için, çocuklar, sürekli kendi vücutlarını hareket ettirmeleri gerekir. Bu hareketi sağlayacak olan araç, hiçkuşkusuz, oyundur. Oyunlardır.

Dünyanın neresinde olursa olsun, çocuklar oynar, oynamayı sever. Zira oyun, çocukların ifade formudur. Bu form üzerine onlarca kitap yazılmış, değişik yaş gruplarına ilişkin, teoriler geliştirilmiştir.

Oyun, hayal gücüyle dolu, istek dolu, bazen kendiliğinden, bazen de planlı bir aktivite olarak tasvir edilebilir. Oyun oynayan çocuklar, büyük bir konsentrasyon ve angaje içine girerler. Bu, çocuklarda heycen, ciddiyet ve coşku dolu bir sosyal birliktelik ortamı yaratır.

Oyun, zevkli ve neşeli olduğu için, tüm çocuklar tarafından oynanır. Çocukların birçok ihtiyacı oynadıkları oyun aracılığıyla karşılanır. Daha da önemlisi oyun, çocukların arkadaşlarıyla birlikte olmalarını sağlar. Bu açıdan oyun, çocuklar için olmazsa – olmaz bir ihtiyaçtır.

Çocuklar, kendilerini, duygularını, sosyal ve yaratıcı yönlerini ifade etmek için, oynarlar.
Çocuklar, vücutlarını kullanmak, kendi dünyalarını tanımak, araştırmak ve deneyim kazanmak için, oynarlar. Böylece çocuklar, oynadıkları oyun aracılığla özgüven ve özduygu elde etmiş olurlar.

Oyun, aynı zamanda, çocukların sembolik yeteneklerini de geliştirir. Çocukların oyunlarına bir bakın; bazen, oynadıkları kum, bir “pasta” oluyor; bazen “masa”, bir “gemi” haline getiriliyor. Bazen, oyun oynayan küçücük kızlar, anne, büyük abla; bazen küçücük erkek çocuklar, baba, kardeş, amca, rollerine giriyorlar. Böylesi oyun tarzına, pedagojide, “rol-oyunu” deniyor. Bu rol-oyunun çocukların gelişmesinde büyük önemi vardır. Bu oyunla çocuklar, yetişkinlerin dünyalarını anlamaya çalışırlar; yetişkinlere, oynadıkları bu rol-oyunlarıyla, benzemeye çalışırlar.

Bir rol-oyununa ilişkin, pratik yaşamdan, somut bir örnek vermek istiyorum.

Üç erkek çocuk arasında oynanan bir oyun:



“Maskeli Adam”.

Oyunda roller:

Kuvvetli çocuk: 4,5 yaşında (maskeli adam).
1. zayıf çocuk: 4 yaşında.
2. zayıf çocuk: 5 yaşında.
Oyun için kullandıkları materyaller: karton, makas, elastik, renkler (boya).

Oyun, bir gün, bir çocuğun yanıma gelip, “Faiz, bana bir maske yapar mısın?” diye sormasıyla başladı ve gelişti. Birlikte maskeyi yaptık. Maskeyi kendisi boyadı. Maskeyi takıp, hemen oynamak isteyen iki çocuk buldu. “Maskeli Adam” çocuklara yaklaşıp; “Brrrr!..” deyince, çocuklar koşmaya başladı, kendisi de arkalarından… Çocuk, ara sıra yanıma gelip; “Faiz, gördün mü, çocuklar benden korktu!” diye, büyük bir coşkuyla, bana anlattı.

Bu oyun, bazen de roller de değişerek, iki – üç saat kadar oynanabilir.

Oyunu biraz aydınlatırsak, “ipucu kelimelere” varmış oluruz:

1- Çocuklar oyunda, “kuvvetli adam” ile “zayıf adam” rollerini prova ediyorlar.

2- Zayıf çocuk rolündeki arkadaşları, oyunu, “heyecan”, “titreme”, “ürperme” ve “korku” duygusuyla oynuyorlar. Onlar da bu oyun aracılığıyla, bu duyguları öğrenmiş oluyorlar.

3- Çocuk, maskesiyle, diğer çocuklarla kontak kurmanın yolunu buluyor. Arkadaş ediniyor.

4- Bu oyunla çocuk, hem sosyal, hem de kişisel olarak kendini geliştiriyor.

5- Bu oyunla çocuk, konsentrasyon yeteneğini artırıyor.

6- Çocuk oyun süresince dilini kullanıyor. Geliştiriyor.

Bir başka oyunu, çoğumuzun oynadığı:

“Yağ Satarım, Bal Satarım” oyununu ele alalım:

Bu oyunda en az 6 kişi olmamız gerekiyor.

Şimdi hep beraber bir halka oluşturalım ve yere oturalım. Herkesin yüzü birbirine dönük olsun. Bir ebe seçelim ve ebemizin eline ucu düğümlü bir mendil verelim. Ebemiz, elindeki mendili bize göstermeden arkamızda dolaşacak. Bakalım hangimizin arkasına bırakacak mendili. Ahmet’in arkasına eğildi, acaba oraya mı bıraktı? Yok yok herhalde Zeyneb’in arkasında. Ebe bizi şaşırtmaya çalışıyor, arkamıza dönüp bakmamız yasak, ancak el yordamıyla anlayabiliriz mendilin arkamızda olup olmadığını. Ebe, hâlâ etrafımızda dönüyor:

“Yağ satarım, bal satarım. Ustam ölmüş, ben satarım.”
“Ustamın kürkü sarıdır. Satsam on beş liradır.”
“Zambak zumbak, dön de arkana bak.”

Mendil arkamdaymış, şimdi ebe, bir tur atıp, benim yerimi kapıp oturmadan onu yakalamam lazım. Eğer yakalayamazsam, ebe ben olurum. Eğer mendilin arkamda olduğunu fark etmezseydim ve ebe halkayı dolanıp gelseydi, ebe yine ben olurdum.”

Bu oyunu da tahlil edersek:

Bir: Oyun, çocukların hem “tepki yeteneklerini”, hem de -koşacakları- “yön/taraf duyularını”, çalıştırıyor, harekete geçiriyor.

İki: Oyun, çocukların “konsentrasyon” ve “dikkat” yönlerini geliştiriyor. Oyunda, çocukların “dikkatli” ve “uyanık” olmalarını; ebenin, her an mendili arkalarına bırakacak sezgisiyle, koşmaya ve ebeyi yakalamaya “hazır” durumda olmalarını sağlıyor.
Üç: Çocuklar kural öğreniyorlar; oyunun kuralını öğreniyorlar.
Dört: Oyun sürecinde çocuklar koşarak, motorik yönlerini geliştiriyorlar.
Beş: Oyun esnasında çocuklar, ritim, tekerleme, aracılığıyla, hem tempo ve durak gibi elementleri (müzik) öğreniyorlar; hem de söyledikleri, birbiriyle uyumlu, şarkılı sözlerle yeni kelime ve kavramlar öğreniyorlar. Bu yolla dillerini geliştiriyorlar.
Altı: Oyun, çocuklara, zevkli, neşeli ve heyacan dolu bir ortam sağlıyor; duygularını ifade etmenin zemini yaratılmış oluyor.

Yedi: Oyun çocukların sosyal yönlerini geliştiriyor. Başka çocuklarla bir arada olmanın birlikteliğini sağlıyor.

Genelde toparlarsak:


* Oyun, değişik arkadaşlarla ilişki kurmanın aracı,
* Sosyal rolleri öğrenme,
* Kendini tanıma ve pratikte sınama,
* Konsentrasyonu öğrenme,
* Belirli kuralları öğrenme ve kabul etme,
* Dilini pratikte kullanma ve geliştirme.

Özetle oyun;
çocukların hem fiziki, hem de ruhsal aktivite atölyeleridir. Oyunun hem motifi, hem de hedefi vardır. Motivasyon, daha sonra oyunun hedefiyle karışır. Tekleşir.

Evet, çocuk oyunu sonderece “ciddidir”, buna saygı gösterelim.

Oyun, çocukların kültürüdür. Destekleyelim.

Hiç yorum yok: