”Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden umutluyum.Ben çocuklara inanıyorum.Bu yüzden de mutluyum!”

3 Eylül 2014 Çarşamba

Bir dilsel not...




Bir dilsel not...

Faiz Cebiroğlu
faizce@hotmail.com

Dilsel nottur. Bu not, bazı, dilsiz Türkçe öğretmenleri için, bir dilsel nottur. Bu notu yazmaya ”mecbûr” kaldım. Mecbûriyet şudur: Artık, Türkiye'de, her alanda, ”cahil cüretkârlara”, eskiden olduğu gibi, ”sevecen” bakmanın imkanı kalmamıştır. Yoktur! Bu dilsel notum, bazı, ”dilsiz” Türkçe öğretmenleri içindir. 

Daha önceleri yazmıştım.Tekrarlıyorum. Türkçenin yüzde 90'nı ”ecnebi” kelimelerden oluşuyor. Türkçede, C, F, H, İ, J, L, M, N, P, R, Ş, V, Z harfleriyle başlayan Türkçe kelime yoktur. Bu bağlamda, Türkçede, çoğu kelime, ”aslını” ifade etmiyor. Bu anlamda, Türkçede bir çok kelime, yanlış kullanılıyor. Bu şu demektir: Dil, uydurmalardan oluşmaz, oluşmuyor. Kelimeler, uydurmalardan oluşmaz, oluşmuyor. Bunları,  binkez yazdım. Tekrar yazıyorum. Binbir kez oluyor. Olsun. Her yazmada  ve tekrarda yenilik vardır. Buna inanıyorum. Oluyor. Olacaktır. Bu, birinci noktadır.

İki: Türkiye'de, kelime yanlışı kullananlar, sıradan insanlar değil, bazı Türkçe öğretmenleri ve Türk Dil Kurumu oluyor. Acıdır. Dil adına acıdır. Acı, zevali oluyor. Zevali Türkçe öğretmenleri, zevali Türk Dil Kurumu oluyor. Örnek mi, vardır:

Geçenlerde, ismini tam hatırlayamadığım birisi, Yunus mu, Yusuf mu, bana; ”Dil ve kelimeler uydurmalardan oluşur.” Diye yazdı. Önce, önemse(ye)medim. Daha sonraları anladım ki, ”önemli(!) Türkçe öğretmeni imiş.

Acı, budur. Dilde, zevali olmak budur.

Üç: Dil, diyoruz. Dil ne demektir? Dil, Farsçadır, yürek ve cesaret oluyor.  Dil, birden fazla yürek, yani dil bilmek demek oluyor. Ne yazık ki, Türkçe olunca, yürek ve cesaret, çoğu zaman, ”dil” olmuyor. 

Dil, yürek ve cesaret, birden fazla dilli olmayı gerektiriyor. Haklı olarak, birden fazla dil olmayınca ya da ”bilmeyince”, Türkçe adına ”zevali” olmak oluyor. Dilsiz dilli olmak, bu oluyor. Budur.

Dört: Adını tam hatırlayamadığım, Yunus mu, Yusuf mu, yani dil bilmeyen ve sonradan Türkleşmiş bir Arap, Türkçe(!) öğretmeni, Türkiye'de, nasıl Türkçe öğretmeni olabiliyor?

Zevali olmak budur. Zevali, Türkçe öğretmeni olmak budur. Böylesi zevali öğretmenleri tekrar uyarmak gerekiyor ve uyarıyoruz: Türkçeyi bilmeniz için, en azından, Farsça, Arapça ve Kürdçeyi bilmeniz gerekiyor. Bu dillerden yoksunsanız, lütfen, Türkçe adına yazmayınız. Zira gülünç oluyor.

Beş: Tekrarlıyorum, Türkçede;  C, F, H, İ, J, L, M, N, P, R, Ş, V, Z harfleriyle başlayan Türkçe kelime yoktur. Örnek olsun; R harfi ve rüzgâr; rüzgâr, Farsçadır. ”Ruvz-kâr” yani ”gündüz” oluyor. Türk Dil Kurumu, rüzgâr, ruvz-kâr'ı, Türkçeye, esinti ve yel olarak çevirmiş!

Peki bundan daha saçma bir şey mi olur?

Yelin, Farsça karşılığı var ve bad, bad-i oluyor. Arapça karşılığı var: Al-riyah oluyor.

Eyyy Türk Dil Kurumu!... Rüzgâr, Ruvz-kâr yani gündüz, Türkçede, nasıl, yel ve esin, esinti, oluyor?..

Bazı dilsizlere, dilsel notum, şimdilik,  budur...

Bu notumu yazdığımda, adını tam olarak hatırlayamadığım birisi, Yunus mu, Yusuf mu, bana şunları yazıyor:

”Dil ve kelimeler uydurmalardan ibaret oluyor. Bundan haberin yok mu?...”

Utandım. Dil, adına utandım. Böylesi dilsiz, Türkçeleşmiş Arapça öğretmenleri adına utandım. 

Bitiriyorum. 

Notumun sonucu mu, şudur: Dil mi, öğreneceksiniz? Örneğini verdiğim, bazı dilsiz Türkçe öğretmenlerin tersini düşünün, tam ve doğru bir dil öğrenirsiniz.